DÜNYA KIZ ÇOCUKLARI GÜNÜ

Dünya Kız Çocukları Günü
Dünya Kız Çocukları Günü
Nereden baksam biraz eksik, biraz kırılgan… Çocukluğum… Uzun, örgü saçlarında beyaz kurdele, siyah okul önlüğüne kondurulmuş beyaz dantel yaka, geniş alnına düşen perçemi ve onu ayakta zor tutan güçsüz, çelimsiz iskeleti… Ürkek, içine kapanık küçük bir kız çocuğu… Bu bendim.
Eski bir fotoğraf… Üzerinden yüzyıllar geçmiş gibi…
Her çocuk, ruhuna dokunan elle şekillenir. Şefkatle okşayan el; geleceğe dair umudu, öz güveni, açığa çıkan yeteneği olurken, öfkeyle acıtan el, insanlara düşmanlığı, nefreti, güvensizliği ve kimsesizliği olur. Dünümüzü unutturan beynimiz, çocukluğumuzu kutsal bir emanet gibi tertemiz saklar. Beynimiz temiz saklar ama çocukluğumuz saklamak isteyeceğimiz kadar temiz midir? Yani; kapanmış olsa da ara sıra sızlayan bir yara, zaman zaman kalbinizi yoklayan densiz bir cümlenin verdiği iç sıkıntısı, ya da suçlayan bir bakış, öfkeyle yükselen bir ses sızar mı çocukluğunuzdan mesela? Soruyu kendime sorduğumda ‘’sızmaz mı hiç!’’ diyorum düşünmeden. ‘’Sızmaz mı hiç!’’… Sızıntı sorun değil de, şakır şakır kanayan çocukluklar benim derdim.
Bugün dünya kız çocukları günü… Kız çocuklarına özel olmasının anlamı var elbette… Çocukları erkek-kız diye ayırmak her ne kadar kulağa hoş gelmese de, dünün kız çocuğu olarak bunu anlayabiliyorum. Kendimden değil ama gördüklerimden…
Bir arkadaşım vardı. Beş çocuklu, fakir bir ailenin ortancası… Henüz 9 yaşındaydı, benim gibi… Sabahtan öğleye kadar evde kardeşlerine bakar, karınlarını doyurur, evi temizler, okul ziline son anda yetişirdi. Annesi bir fabrikada çalışırdı. Babası işsiz, genelde kahvehanede… Abileri, babalarının izinde, orada burada, kaçak göçek, sorumsuz ve duyarsız, yaşayıp giderlerdi.
Bir gün okula gelmedi arkadaşım. Ertesi gün de ve sonraki gün… ‘’Kız çocuğu okuyup da ne olacak ki…’’ demiş babası. Hatta amcaları, dayıları abileri… Memleket meselesi olmuş Meryem’in okulu. Daha 9 yaşında dört duvar arasına mahkum bir kız çocuğu… Milyonlarcasından biri… ‘’Kızını dövmeyen dizini döver’’ diyen bir kültürün masum hükümlüleri.
Alaca karanlığı kuşandı tazecik bedenine… Sürüdü çocuk ayaklarını ışıksız dehlizlere… Meryem 9 yaşında, büyüdü, 30 oldu.

İlk o zaman anladım; her çocuk, çocukluğunu yaşayabilecek kadar özgür değildi.

Yorum Gönder

8 Yorumlar

  1. Maalesef gerçekler bunlar ve günümüzde de dün kadar yasaniyor. Sevgi ile büyüyen insan sevgi ögrenir nefretle büyüyen nefret. Gercekten de çocukluk acisiyla tatlisiyla unutulmuyor. Sevgiler canim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin yazdıklarında kendimden çok şey buldum. Çoğu kız çocuğu benzer şeyler yaşıyor galiba. Çocuk yetiştirmek ne kadar hassas aslında.Bir ömür taşıyoruz çocukluk izlerini.Sevgiler benden de canım...

      Sil
  2. Hepimizin içini sızlatan anıları var malesef.Biz büyüdükçede yaralar kapanacağı yerde sanki daha çok açılıyor.
    Arkadaşın için üzüldüm ve bir çok örnekleri hala devam ediyor...
    İçten bir yazı olmuş.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef canım :( En azından bizler çocuk büyütürken daha dikkatli olacağız.Çok teşekkürler. Sevgiler :)

      Sil
  3. Bir kez geldiğimiz bu dünya, maalesef pek adaletli durmuyor.Bu da tamamen biz insanların suçu, ne yapıyorsak insan olarak biz yapıyoruz.Çok acı bir durum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz yapıyoruz, doğru... Oysa; adil, mutlu, tok ,anlayışlı ve sevgi dolu olabilirdi dünya... Sevgiler.

      Sil
  4. Ne kadar şansli oldugumuzu o an anlamiyoruz malesef. Su zihniyetten hic hoalanmiyorum ya hala var böyleleri

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne hayatlar, ne hikayeler var... Maalesef her çocuk çocukluğunu yaşayabilecek kadar şanslı olmuyor :( Sevgiler

      Sil

Yorumlarınız benim için çok değerli.Teşekkürler...