SEVGİLİ DAYIMA VEDA

Sevdiklerimizin ölümü
Sevgili Dayıma Veda

 Dayımı kaybettik! Annemin, on beş yaş küçüğü...

Dayım, çocukluğumun baş kahramanlarından biriydi. Benim için çok özeldi. Ben çocuktum; o, genç, yakışıklı, akça pakça bir delikanlı… Arkadaşım, sırdaşımdı! Güler yüzlü, neşeli, hayat doluydu. Şakalar yapar, etrafındakileri güldürmeye, mutlu etmeye çalışırdı hep. Mesela, beni çocuk parkına götürdüğü bir günün hatırası, silinen birçok anıya inat capcanlı durur hafızamda. Hatta o anı, beş yıl önce burada Salıncak, Dayım ve Ben adlı yazımda paylaşmıştım.

 

Bana geleceğe dair hayallerini anlatırdı dayım. Benim geleceğime dair güzel hayallerinden bahsederdi.

 İlk okuldan sonra Tarsus’ta yatılı okula verilmiş, daha çocuk yaşta özlemle, gurbetle tanışmıştı. Adana-Tarsus arası kısa mesafe olsa da, o yaşta bir çocuğun kalbinde eminim ki o yol çok uzundu.

En büyük hayali Almanya’ya gitmekti. Sonunda gitti de. Ben daha lisedeydim o zaman. Onu bir dahaki görüşüm üniversiteden sonra oldu. O da son görüşümmüş, bilemedim.

Almanya’ya gittikten sonra evlendi. Duydum ki çocukları olmuş. Üç oğlan… Sonra boşandığını duydum. Çocuklarını göremediğini… Yalnızlığa itildiğini…

Uzun zaman haber alamadık ondan. Anneannem evlat özlemiyle yandı. Dayım vardı ama yok gibiydi. Nerede, ne yapıyordu? Ne yiyor, ne içiyordu? Üşüyor muydu?

İki yıl önce büyük dayımla Almanya’ya gidip onu gördü sonunda anneannem. Dünya gözüyle son görüşü olduğunu bilemeden. Hatta fotoğrafını paylaştılar bizimle. Saçları dökülmüş, elbette yaş almıştı. Yaşlanmış diyemem; o zaman, sanırım elli üç yaşındaydı. Yüzü yine gülüyordu fotoğrafta. Videoya da çekmişlerdi. Annesine sarılıyor, yine şakalaşıyordu. Benim çocuk ruhlu dayım, sanki hiç büyümemişti. Çok uğraşmışlar ama Türkiye’ye dönmeye ikna edememişlerdi. Terk edilmişliğine, yalnızlığına, kimsesizliğine razıydı ama çocuklarından ayrılmaya gönlü elvermemişti. Keşke verseymiş.

“On beş gün hastalıkla boğuşmuş.” dediler. “Dayanamayınca, çocuklarının kapısına gidip içeri almaları için adeta yalvarmış.” dediler. Söylediklerine göre; dayım, o kapıdan çocukları tarafından geri çevrilmiş. Anlatılanlar doğruysa, annelerinin korkusundan, o kapıdan babalarını hasta halde geri çeviren evlatların vicdanı bir ömür onları rahat bırakır mı? O çocukları bu davranışa sürükleyen kadının vicdanına ne demeli!

Dayım, memleketinde bunca seveni, bunca değer vereni varken; ailesinin kıymetlisi, kardeşi, ağabeyi, amcasıyken, gurbette kendi öz evlatları tarafından hasta halde bir başına ölüme terk edilmiş. Sonrası da var ama yüreğim daha fazlasını anlatmaya dayanmıyor. Dayımın hikayesi işte en çok bu yüzden içimizi yaktı, kavurdu. Ve bu hüzünlü hikaye “İncirler Çiçek Açmaz” adlı kitabımın “Kapılar” adlı öyküsünde ebediyen yaşayacak.

Vicdan, en adil hakimdir. O hakimin karşısında yargılanmaktan korkmayan “İnsanım!” demesin. Koca bir ailenin yüreğine düşen ateşten sorumlu olanlar! Dilerim insanlığınız kalmıştır da vicdanınız karşısında yargılanırsınız!

Babasının ve ablasının ardından bu dünyadan göçen sevgili dayım; anılarımda, mavi gözlerinin neşesi ve gülen yüzü ile hep mutlu kalacak. Mekanın cennet olsun dayı!

Yorum Gönder

0 Yorumlar