SUSTUM… SUS… SUSUN…




Tek kelime yok! İçimden bile konuşamıyorum. İliklerime kadar ‘’sus’’ um…  Bu defa fazla uzadı ‘’sus’’ luğum. Anlatamıyorum!
Şöyle uzansam ağaçların altına… Göğü göremesem, dallardan yapraklardan. Bir orman kuytuluğunda kaybolsam… Yaprak, dal, toprak ve ben… Koyun koyuna sussak.
Sustum… Sus… Susun…
Ellerime yağıyor kuş kanatları. Özgürlük çığlık çığlığa katlediliyor, kuytu ormanın sessizliğinde.
 Ve ıslak kokuyor toprak, yağmursuz. Uzun bir cümlenin yüklemine koşuyorum nefes nefese. Yetişemiyorum! Devrik olsa keşke cümle. ‘’Sus’’ um yine…
Ağlasam, ağlayabilsem… Yürür mü yanım sıra yaşamak? Yaşamak! Hissederek avuçlarımı kanatan can kırıklıklarını… Yaşamak! Vazgeçmeyi bilip yeniden yeniden başlayarak. Ve yaşamak! Susup, her şeyi anlatarak…

Bir, iki, üç, tıp… Sustum… Sus… Susun…

Yorum Gönder

0 Yorumlar